“Erken Yaşta Evliliklerin Toplumsal Meşruiyeti: Nitel Bir Çalışma” projesi, toplumda “Çocuk Gelinler” olarak bilinen, bir tek bölgenin değil Türkiye’nin sorunu olan erken yaşta evliliklere olan bireysel bakışın desteklemez şekilde olmasına rağmen neden toplumsal açıdan benimsenip karşı çıkılmadığını anlamak için gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla Diyarbakır, Siirt ve Şanlıurfa illerinde erken yaşta evlilik yapmış 30 kadınla derinlemesine görüşme ve onların evliliğine karşı çıkan ve/veya destekleyen birer kişiyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. DİTAM ve KAMER tarafından sürdürülen çalışmanın saha çalışması Temmuz-Ağustos 2013 tarihlerinde yürütülmüş, raporu 11 Kasım 2014 tarihinde yayınlanmıştır.

Raporun özetinde şu ifadeler yer almaktadır:

Erken yaşta ve zorla evlilikler dünyada ve ülkemizde önemli bir toplumsal sorun olarak varlığını devam ettirmektedir. Biz bu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Diyarbakır, Şanlıurfa ve Siirt illerinde erken ve zorla evlendirilen kadınlar ve bu evlilikleri karara bağlayan karar vericilerle derinlemesine görüşmeler kullanarak bu sorunu konu edinen nitel bir araştırma yürüttük. Amacımız bu evliliklerin içinde gerçekleştikleri toplumsal koşulları, evlilik süreçlerini, meşruiyet kaynaklarını, nasıl meşrulaştırıldıklarını kadınların (kurbanların) ve karar vericilerin (faillerin) gözünden açığa çıkarmak ve anlayabilmektir.

Erken evliliklerin toplum tarafından onaylanmasını ve meşru görülmesini sağlayan nedenler ekonomik ve toplumsal olarak gruplandırılabilir. Ekonomik nedenlerin başında kente göçmüş geniş ailelerin yaşadıkları işsizlik, yoksulluk gelmektedir. Kalabalık, çok çocuklu aileler kız çocuklarını erken yaşta evlendirerek hem bir boğazdan kurtulmakta, hem de bu çalışmada yaygın olarak ortaya çıkmamakla birlikte başlık parası alarak ekonomik gelir elde etmektedir. Erken evliliklere meşruiyet sağlayan diğer bir ekonomik bağlam kız çocuklarının ev içinde kullanılan karşılıksız emekleridir. Özellikle akraba evliliklerinde, yaşlı kuşaklar baba soyu öncelikli olmak üzere, yakın akrabaların kız çocuklarını bir sosyal güvenlik güvencesi olarak görmektedirler. Ayrıca kız çocukları ücretsiz ev işlerini, evdeki diğer bakım hizmetlerini yerine getirmek amacıyla küçük yaşta evlendirilmektedir.

Erken evliliklerin meşrulaştırıldığı ve toplumsal kabul gördüğü diğer zemin ataerkil toplumsal değerler, gelenekler, görenekler ve töre alanıdır. Bu alanda kız çocukları “çocuk” olarak değil, küçük kadınlar olarak görülmekte ve küçük yaşta evlendirilerek kadınlık rollerini üstlenmeleri beklenmektedir. Ayrıca ataerkil toplumsal değerler alanı, toplumsal saygınlık ve onuru kız çocuklarının bedeni ve cinselliği üzerinden tanımladığı için kız çocukları erken evlendirilerek bedenleri ve cinsellikleri denetim altına alınmaktadır. Görüşülen karar vericiler tarafından sıklıkla “namusa leke gelmesi”, “dedi kodu çıkması” gibi bağlamlarla toplumsal baskı ve dışlamaya işaret edilmektedir. Erken evlilikleri meşrulaştıran diğer bir önemli unsur “evde kalma” söylemidir. Karar vericiler “evde kalmış” kızların kuma olarak verildiğini veya kimsenin evlenmek istemediği erkeklerle evlendirildiğini ifade etmektedirler. Bunlarla birlikte karar vericilerin anlatımlarından evliliğin başlı başına esas, evlilik yaşının ikincil olduğu anlaşılmaktadır.

Erken ve zorla evlendirilen kız çocukları farklı sorunlarla karşılaşmakta ve yaşam boyu bunlarla boğuşmak zorunda kalmaktadırlar. Her şeyden önce gelişim psikolojisi bağlamında bakıldığında çocuk yaşta ailelerinde koparılmakta ve yabancı bir ortama

savrulmaktadırlar. Kız çocukları yeni girdikleri bu ortamda yabancılık hissetmekte, ev içindeki hiyerarşik ilişkiler içinde aşağılanmakta, dışlanmakta, simgesel ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadırlar. Aile büyükleri bu çocukların ailelerini görmelerine izin vermemekte, kendi ailelerine olabildiğince erken bağlanmasını sağlamak amacıyla çocuk doğurmaya zorlamaktadırlar. Kadınlar bu nedenle tıbbi tedavi görmeye zorlandıklarını anlatmaktadırlar. Diğer taraftan bu çocuklar evlendirildikleri eşlerinin aileleriyle birlikte yaşamakta, kalabalık ailenin bütün yükünü omuzlamak zorunda kalmaktadırlar. Erken evlendirilen kız çocukları ve bebekleri ayrıca hamilelik ve doğum sırasında sağlık problemi yaşamaktadırlar.

Erken ve zorla evlendirilen kız çocukları evliliklerine anne-baba, erkek kardeş, amca, hala gibi yaşlı akrabaların karar verdiklerini belirtmektedirler. Karar vericiler ise akraba evliliklerinin erken evlilikleri arttırdığını ifade etmektedirler. Erken evliliklerde sıklıkla akraba, berdel ve görücü usulü evliliklere rastlanmaktadır. Bununla birlikte bazı kız çocukları kendi isteğiyle evlenmektedirler. Berdel evlilikleri sıklıkla önce erkek kardeş için amca veya halakızının getirilmesiyle başlamakta, karşılığında yaşına bakılmaksızın kız kardeş verilmektedir. Ancak kadınlar ve karar vericiler akraba evliliklerinin evlilikte problem olması durumunda dostluk ilişkilerin bozduğunu, akraba olunduğu için sessiz kalındığını olumsuz yönler olarak belirtmektedirler. Ayrıca berdel evliliklerin aynı zamanda sorunların da karşılıklı takası olduğunu ifade etmektedirler.

Erken ve zorla evlendirilen kız çocukları evliliklerinin dini nikahla meşrulaştırıldığını, daha sonra 18 yaşına geldiklerinde resmi nikahlarının yapıldığını belirtmektedirler. Bu süre içinde hastalanan, doktora gitmek zorunda kalan kadınlar doktorların kimi kez evli olduklarını öğrenince herhangi bir sorun görmediklerini ve ihbar etmediklerini, bazı doktorların ise ihbar durumunda kız çocuklarını mağduriyetlerinin artacağını ve çok geç olduğunu ifade ettiklerini belirtmektedirler.

Erken yaşta zorla evlendirilen kız çocukları eşleriyle ilişkilerinin iyi olduğunu, eşlerinin onlara çok yardımcı olduğunu, onları “büyüttüğünü” ve eşin iyi olmaması durumunda da kadınların yok olup gideceğini vurgulamaktadırlar. Ancak kaynana ve kayınbaba ile yaşadıkları için eşlerinin özellikle annelerinin etkisinde kaldığını ve bu nedenle eşler arası ilişkilerin bozulduğunu ifade etmektedirler. Erken ve zorla evlendirilen kadınlar evlilikten sonra da karar süreçlerinden dışlandıklarını, onların yerine aile büyüklerinin özellikle kaynanaların karar verdiğini ve bu kararlara uymak zorunda olduklarını belirtmektedirler.

Karar vericiler evlenecek erkek ve kadınlarda hangi özelliklerin olması gerektiğine yönelik soruya egemen cinsiyetler arası eşitsizliğe uygun yanıtlar vermektedirler. Onlara göre erkeklerin evlilik yaşı kadınlardan büyük olmalı, iş ve evi geçindirecek gelir sahibi ve askerliğini yapmış olmalıdırlar. Buna karşılık kadınların okumasına ve çalışmasına gerek yoktur ve kadınlar uyumlu, sabırlı, idareci, evine bağımlı olma gibi özelliklere sahip olmalıdırlar.

Bu çalışmada ayrıca kadınlara ve karar vericiler erken evliliklerin önlenmesine yönelik önerileri sorulmuştur. Kadınlar yaşlı kuşakları değiştirmenin zor olduğunu düşünmekte ve bu nedenle esas olarak kız çocuklarının eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. Çoğunlukla kız çocuklarının okutulması, okula gönderilmesi, meslek ve gelir sahibi olması, erken evliliklerin yasal süreçlerde denetim altına alınması ve cezalandırılması gerektiğini belirtmektedirler. Bazı kadınlar ve karar vericiler dinsel kuralların erken evlilikleri meşrulaştırmada araçsallaştırıldığını ileri sürmekte ve buna bağlı olarak dini kanaat önderlerinin ve görevlilerinin bu konuda hutbe okumasını, cemaati bilgilendirmesini önermektedirler. Bazı kadınlar ise televizyonlarda izdivaç programları yerine erken evlilikler konusunda programlar yapılmasını önermektedirler.

Kadınların önerilerine benzer öneriler karar vericiler tarafından da ifade edilmektedir. Onlar anne-babaların eğitilmesini, kız çocuklarının okutulmasını, yoksulluğun önlenmesini, yasal mevzuatın güçlendirilmesini ve uygulanmasını önermektedirler. Bu bağlamda düğün salonlarında yaş kontrolü yapılmasını, böylece erken evliliklerin ortaya çıkarılacağını belirtmektedirler.

Sonuç olarak erken evlendirilen kız çocuklarının geleneksel toplumlara özgü çocukluk kavrayışı içinde algılandıkları ve aileleri tarafından dokunulmaz, devredilmez hakları olan özeneler olarak kavranmadıkları ortaya çıkmaktadır. Erken evlilikler ekonomik ve toplumsal değerler alanında meşrulaştırılmakta ve toplumsal onay görmektedirler. Erken evlilikler sıklıkla akrabalar arası, berdel ve görücü usulü evliliklerde ortaya çıkmakta ve bir gelenek, töre olarak kabul görmektedir.

Erken ve zorla evlendirilen kız çocukları bir taraftan çocuk olarak görülmekte ve kendi kararlarını kendileri veremeyecekleri düşünülerek yaşlı kuşakların denetimine ve kararlarına bağımlı tutulmaktadırlar. Ancak diğer taraftan evlenip yetişkin kadın olarak görülerek hata ve eksikleri nedeniyle aşağılanmakta, dışlanmakta, simgesel ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadırlar. Bu çocuklar kente göçmüş, yoksul geniş ailelerin çocukları olarak “yağmurdan kaçarken doluya” tutulmaktadırlar.

Proje ekibi olarak erken ve zorla evliliklerin önlenmesi için her şeyden önce “çocuğun”, “çocuk haklarının” ve “çocuğun yüksek yararı”nın merkezde olduğu bir çocukluk kavrayışının benimsenmesini, erken ve zorla evlendirilen kız çocuklarının başta çocuk hakları olmak üzere, diğer uluslar arası, ulusal sözleşme ve yasalarda yer alan bütün haklarını gerçek yaşamda etkili biçimde kullanmalarını sağlayacak, kişisel, aile, toplum ve kamu düzeyinde bütün politik alanları kapsayan değişim ve dönüşümler için katılımcı biçimde harekete geçilmesini öneriyoruz.

Erken evliliklerin yine kişisel, aile, toplum ve kamu düzeyinde; bu evliliğe zorlanan kız çocuklarına karşı işlenmiş bedensel ve ruhsal işkence, cinsel istismar ve tecavüz suçu olarak kavranması ve tanımlanmasını; bu suçların önlenebilmesi için Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nin ruhuna uygun biçimde uygulanmasını, tek eksenli olarak ceza artırımını değil, toplumsal yaşamın bütün boyutlarını kapsayan bütüncül ve katılımcı bir politikanın oluşturulup uygulanmasını öneriyoruz.