Mazlumder*, Soma Maden Faciası Hakkında İnceleme ve Gözlem Raporu’nu facianın birinci yıl dönümünde yayımladı. Raporun Sonuç ve Öneriler bölümünde şu ifadeler yer almaktadır:

Mühendislik ve işletme hataları ile yetersiz ve usulsüz denetimin ana faktörler olduğu Soma maden faciası, Türkiye tarihine “en çok can kaybı yaşanan maden ve iş kazası” olarak geçmiştir. Hayatını kaybeden 301 madencinin çoğu, ülkemizin Soma ve civar beldelerinden gelen, ekmeklerini kazanmaktan başka amaçları olmayan insanlarıydı. Her biri arkasında büyük acılar ve ders niteliğinde hikâyeler bırakarak bu dünyadan gittiler. Yaşanan faciaya kasıt ve ihmalleriyle neden olanlar ile bu kasıt ve ihmallere halen göz yumanlar, vefat eden insanların onuruna ve şerefine ulaşamayacaklardır. Geride kalanlar olarak ülkemizde yaşayan bizler; sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, meslek örgütleri, devlet yöneticileri, şirket yöneticileri ve işçiler; bu faciadan gerekli dersleri çıkarmadığımız takdirde aynı kasıt ve ihmallere göz yummuş olacağız ve yeni faciaların kapısını aralamış olacağız. Bu kapsamda başta yaşam hakkı olmak üzere çok sayıda hakkın ihlali ile neticelenen maden faciasına ilişkin inceleme ve tespitleri sonucunda MAZLUMDER, aşağıdaki kanaat ve önerilerini sunmayı kendine sorumluluk edinmiştir.

  • Soma maden faciası sonrasında yürürlüğe giren kanunların, genel olarak maden ve iş kazalarının önüne geçmekten uzak olduğu değerlendirilmektedir. Kabul edilen kanunlar, iş kazalarının ortadan kaldırılmasına odaklı olması gerekirken, iş kazaları sonrasında canını kaybedenlerin cenaze levazımatının nasıl görüleceğine ilişkin düzenlemeler getirmekte ve bu düzenlemeleri adeta birer “nimet” olarak sunmaktadır. İşçilerin çalışma saatleri, emeklilik yaşı, fiili hizmet zammı ve yemek molalarına yönelik zaten olması gereken faydacı düzenlemelerin yanında, iş sağlığı ve güvenliği sistemine ve denetlemelerine ilişkin köklü değişiklikler ivedilikle yürürlüğe konulmalıdır.
  • Faaliyet gösterilen işlerde kullanılan yöntemin belirlenmesinde mühendisliğin temel amacı, çalışanların güvenliği ve üretimin kârlılığı açısından olumsuz yönleri minimize ederek üretim yapmak olmalıdır. Maden faciasının yaşandığı işletmede tercih edilen kârlılığın artırılmasına odaklı üretim yönteminin, işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması amacını ihmal eder şekilde uygulandığı açıktır. İşçi sağlığı ve güvenliğinin bir “iş maliyeti” olarak görüldüğü sistem derhal değiştirilerek can kayıplarının önüne geçilmelidir.
  • Soma maden faciasına neden olan sebepler dairesinin, işveren ve kamu gücü kullanan sorumlular olmak üzere iki ayağı bulunmaktadır. Devlet yetkilileri ve kamuoyu, açık ihmaller sonucu ortaya çıkan can kayıplarının sorumlularını bulmak noktasında sadece ve sadece özel sektör temsilcilerine yönelmiş durumdadır. İdari makamlar bilirkişi raporlarında ihmalleri açıkça görülen kamu gücüne sahip devlet yetkililerine dair soruşturma izinlerini vermekle; adli soruşturma makamları ise bu yetkililer hakkında cezai süreci başlatmakla yükümlüdür.
  • Kamudan ihale yöntemi ile iş alan özel şirketler, yarı kamusal yetkilere sahip meslek odaları, kamu gücünden bağımsız sivil toplum kuruluşları ve hem kamudan hem işverenden bağımsız örgütlenen işçi sendikaları; devleti idare eden aktörlere, idare temsilcilerine ve iktidarda veya muhalefette bulunan tüm siyasi partiler ile her türlü uzantılarına “sempatik görünme”, “düşman olma”, “menfaatlerine uyma” veya “menfaatleri ile çatışma” saiklerinden kurtulmalı, yaşanan can kayıplarına neden olan dinamikler hakkında sağduyulu görüşlerini açıkça ve dosdoğru bir şekilde yetkili mercilere ulaştırmaya çabalamalı, faaliyet gösterdikleri alandan elde edecekleri şahsi maddi ve manevi faydalardan ziyade faaliyet gösterdikleri alanın insanlığın tümünün faydasına olacak şekilde ilerleme göstermesine odaklanmalıdır.
  • Safi kazanca yönelik üretim sisteminin değil, iş sağlığı ve güvenliği ana koşuluna bağlı verimli üretim sisteminin desteklenmesi zorunludur. Bu amaçla üretim kârlılığının bulunmadığı, kârlılığın iş güvenliği tedbirlerinden ve işçilerin hak ettiği ücretlerden kesilerek sağlandığı maden ocaklarının derhal kapatılması çağrısına kulak verilmelidir.
  • Maden ocaklarının düzenlenmesiyle sorumlu, kamu gücü kullanan birimler; ocakların çeşitli yönlerden yapılandırılması ve uygunluk kontrollerinde tek elden sorumluluk esasıyla hareket etmeli, bu kapsamda ilgili mevzuat dağınıklığı giderilmeli, sorumlulukların açıkça tanımlandığı ve bölüştürüldüğü bir sistem kabul edilmelidir.
  • Maden ocaklarında işletme içi ve dışı denetlemeler, açık, şeffaf, iş süreçlerinde bulunan işveren ve işçi temsilcilerinin görüşlerini açıkça beyan edebildiği, karar alma süreçlerine esas aktörlerin tümünün müdahil olabildiği bir yapıya kavuşturulmalıdır.
  • Maden sahalarının işletme hakkını alan firmaların yeterlilik sınırları iyi tespit edilmelidir. En az kömür üretim sınırı tespit edildiği gibi, iş güvenliği ve sağlığı standartları gözetilerek en fazla çıkarılacak kömür sınırı da tespit etmelidir. Böylece daha fazla üretim için güvenliğin göz ardı edilmesinin önüne geçilmiş olacaktır.
  • Sadece maden ocaklarında değil, bütün riskli iş sektörlerinde; işletmenin iş güvenliği standartları, konusu bakımından açık ve şeffaf olarak düzenlenmeli, işleten firmada yer alan sorumluluklar ve sorumlular açıkça gösterilmelidir.
  • İşçilerin çalıştıkları sektörle ilgili bilgilendirilme hakları, sadece işleten firmanın inisiyatifine bırakılmamalı, işçilerin şikâyet, öneri ve bildirimlerini dikkate alan, işleten baskısı dışında yapılanmış, işletenden bağımsız mekanizmalar kurulmalıdır.
  • Sendikaların, işçilerin maaşlarından aldıkları aidatların karşılığını vermeleri, siyasi davranışları bir kenara bırakıp, bilgi ve uygulamalara katılarak sahaya inip sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekir. Bu bağlamda, denetim raporlarının bir nüshasının sendikalara iletilmesi ve takip yetki ve sorumluğu verilmesi isabetli olacaktır.
  • Madenlerde dışarıdan gelen konuya yabancı dış denetçi sisteminin açıklarını kapatmak üzere, madende çalışan olarak görünen ve işverenden bağımsız gizli denetçi sistemi uygulanmalıdır.
  • Özellikle madenlerde ve diğer riskli sektörlerin tümünde, her ne isim altında olursa olsun bütün görünümleriyle taşeronluk sistemi ortadan kaldırılmalı, taşeron çalıştıran şirketlere işçi hakları, iş sağlığı ve güvenliği açısından ağırlaştırılmış yükümlülükler ve şartlar getirilmeli, işletme ihalelerinde teklif verenlerin mali yükümlülüklerinden daha çok teknik ve idari yükümlülüklerine önem verilmeli, konusunda uzman şirketlerin uzman oldukları asli faaliyet alanlarında diğer firmalardan mal veya hizmet temin etmelerinin önüne geçilmelidir.
  • Maden ocaklarında işçilerin bireysel olarak kullandıkları iş aletleriyle, kişisel koruyucu donanımlarını güvenlik derecelerine göre kullanmasını sağlayacak hem teorik hem de pratik eğitimler verilmeli, işçiler gerektiğinde bu donanımları gözü kapalı kullanabilecek nitelikte eğitim almalıdır.

MAZLUMDER, yukarıda yer alan önerilerin yerine getirilmesi çağrısıyla birlikte;

  • Raporda yer verilen hak ihlallerine doğrudan veya dolaylı olarak neden olan istisnasız bütün gerçek veya tüzel kişilerin tespit edilerek adil yargılanma ilkesi gözetilmek suretiyle yargılanmalarını;
  • Bir daha benzer vakıaların yaşanmaması için alanında uzman yetkililer ve işçi temsilcilerinden oluşturulacak bir heyetin teşekkülü ile madenlerin ve maden mevzuatı ile iş sağlığı ve güvenliği mevzuatlarının gözden geçirilmesini;
  • Facianın ortaya çıkardığı hak ihlallerinin başka iş alanlarında da yaşanmaması için özel ve kamu sektöründe faaliyet gösteren tüm işverenlerin en azından mer’i mevzuatta yer alan iş sağlığı ve güvenliği hükümlerine riayet etmelerini;
  • Söz konusu hükümlere riayet edilip edilmediğinin resmi makamlarca etkin şekilde denetlenmesi ve tespit edilen usulsüzlüklerin en kısa sürede ortadan kaldırılması için tüm yetkililerin üzerine düşen görevi yapmalarını, talep eder.

*NOT: Mazlumder içinde, 2015 yılında başlayan çatışma dönemindeki hak ihlallerinin raporlanması konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıkmış, nihayetinde dernek, mahkeme tarafından atanan 3 kişilik kayım heyeti eliyle Olağanüstü Kongre’ye götürülmüş ve 24 şubesinin 16’sı kapatılmıştır. Kürt illerindeki 12 şubenin de içinde yer aldığı bu 16 şubenin kapatılmasıyla birlikte, son 5 yılda hazırlanan raporların altında imzası olan üyelerin birçoğu dernek üyeliğinden uzaklaştırılmıştır. Mazlumder’den uzaklaştırılan üyeler, çalışmalarını HAK İNİSİYATİFİ ismiyle sürdürmektedirler. Bu sebeple son beş yılın önemli raporları Mazlumder ve HAK İNİSİYATİFİ kategorilerinin her ikisi altında gösterilecektir.