Demokrasi İçin Birlik (DİB), 1 yılını dolduran OHAL döneminde çeşitli alanlardaki hak ihlallerini, OHAL adı altında gerçekleştirilen hukuksuzluk ve yıkımı belgeleyen “Demokrasi Enkaz Altında” raporunu kamuoyuyla paylaşarak OHAL’in kaldırılması taleplerini yineledi.

“TÜM ÖZGÜRLÜK VE HAKLAR KEYFİ BİÇİMDE YOK EDİLDİ”

DİB’in ulusal ve uluslararası kuruluşların çalışmalarından, gazetelere yansıyan açıklamalardan yararlanarak hazırladığı OHAL raporunu Ayşegül Devecioğlu okudu. Raporda, 1 yılını dolduran OHAL döneminin Türkiye’de yaşanan demokrasi krizini büyüttüğü, toplumsal, insani, doğal, kentsel alanlarda yıkım manzarasını ortaya çıkardığı üzerinde duruldu. OHAL döneminde çıkarılan 25 KHK’nın da darbeyle sınırlı olmayan çok geniş bir alanda, temel hak ve özgürlüklerin ihlaline yol açtığı belirtildi. Uluslararası hukukla belirlenen sınırların dikkate alınmaksızın, tüm özgürlük ve hakların sınırsız ve keyfi bir biçimde yok edildiğine dikkat çekilen açıklamada, yaşanan ihlaller şu başlıklarda sıralandı: Gözaltı sürelerinin uzatılması, savunma hakkının kısıtlanması, kitlesel işten çıkarmalar, gözaltılar, pasaportların iptali, kapatılan dernek/vakıflar, mallara el konulması, kayyım atanan belediyelerle geçirdiğimiz bir yıl Anayasayla ve uluslararası sözleşmelerle güvenceye alınmış bütün temel hakları ihlal edildi. Devecioğlu, demokrasi güçlerinin OHAL’e karşı ortak mücadele verme çağrısı yaptı.

“KARARNAMELER KANUNSUZDUR”

Raporun değerlendirmesini yapan Rıza Türmen, OHAL’in bir kez daha uzatıldığını belirterek, “Bu uzatma haklı gerekçelere dayanıyor mu, anayasal düzene karşı bir tehdit var mı, somut belirtilerle ortaya konulabiliyor mu bu tehdit, 130 bin kişi ihraç edildikten, 50 bin kişi tutuklandıktan sonra hâlâ OHAL’e ihtiyaç var mı” diye sordu. OHAL’in KHK’ler ile birlikte büyük hukuksuzluklar yarattığına dikkat çeken Türmen, “Kararnamelerin TBMM tarafından onaylanması lazım. 26 kararname çıkmış sadece 5’i Meclis’te onaylanmış. Onaylanmadığı sürece bu kararnameler kanunsuzdur. Yargı ve yürütme denetimi olmayan kararnameler hukuka aykırıdır” dedi.

“OHAL İLE HUKUK BOŞLUĞU DOĞMUŞTUR”

Çıkarılan kararnamelerin OHAL ile ilişkili olması gerektiğine dikkat çeken Türmen, bizdeki uygulamada FETÖ ile ilgisi olmayan her konuda KHK çıkarıldığını söyledi. Süre açısından OHAL KHK’lerinin geçici olduğunu, OHAL kalkınca bu KHK’lerin de kalkması gerektiğini belirten Türmen,  KHK’lerin kanuna dönüşmesinin OHAL’in kalıcı olduğu anlamına geldiğini söyleyerek, “OHAL kararnameleriyle askıya alınamayacak haklar var, bu hakları ihlal eden kamu görevlilerine hiçbir cezai müdahale uygulanamayacak mı? Bu sorumsuzluk OHAL bittikten sonra devam edecek mi” diye sordu. Türmen şöyle devam etti: “OHAL kendi hukuk kuralları olan bir hukuki rejimdir. Ama kitlesel sayıda insan hak ihlaline el verişli bir rejimdir ve kurallara uyulmazsa diktatörlüğe evrilir. Türkiye’de uygulanan şekliyle bir hukuk rejimi değil hukuksuzluğa dönmüştür. Hukuk boşluğu vardır ve bu boşluk tek bir adam tarafından doldurulmaktadır. Bu demokrasi değildir. Bu davaların hepsi AİHM’in önüne gelecektir ve AİHM ulusun yaşamına bir tehdit var mı ona bakacaktır. Burada ilgili devletin tehdit olduğunu ortaya koyabilmesi lazım. Askıya alma gerekli mi normal yasalarla önlenemez miydi diye bakacak AİHM. OHAL  kararnamesine ihtiyaç duymadan normal yasalarla üstesinden gelinebilirdi. AİHM alınan önlemlerin elde edilen amaçla orantılı olup olmadığına da bakacaktır. Hukuk boşluğu doğmuştur OHAL ile ve en tehlikelisi bu kalıcı bir nitelik göstermektedir.”

“MGK KARARLARI ANAYASA’YA AYKIRILIĞIN ÖRNEĞİ”

Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, OHAL’in Anayasa’nın 120. maddesi çerçevesinde ilan edildiğini ancak uygulamaların bu çerçeveye girmediğini söyledi.  Anayasa Mahkemesi’nin 4 Kasım 2016’daki ‘OHAL ve  KHK üzerinde denetim yapamam’  kararını hatırlatan Kaboğlu, “AYM bunu derken ‘1991 ve 2003 kararımdan vazgeçiyorum’ dedi. Kendi kararını eleştirerek bundan vazgeçti. AYM çuvaldızın tümünü kendisine batırdı. AYM, ‘bunu denetleyecek Meclis’tir’ diyor. Peki ama Meclis ne zaman denetleyecek 2019’da mı? Anayasa’nın ilgili hükümleri bile açıkça ihlal edilerek kararnameler yazılıyor. MGK’nın hiçbir zaman karar alma gücü olmadı Bakanlar Kurulu’na tavsiye eder sadece. Ama çıkarılan kararnameler MGK kararıyla çıkarıldı. Bu uygulama da Anayasa’ya aykırılığın örneklerindendir” diye konuştu.

“ANAYASA ASKIYA ALINARAK ANAYASASIZLAŞTIRILMAYA GEÇİLDİ”

Hukuksuzluğun ötesinde bazı nitelendirmeler yapmak gerektiğine dikkat çeken Kaboğlu şöyle devam etti: “Ülkesel yağma ve dünyevilikten uzaklaştırma konularının 120. madde ile ilgisi olmadığı halde 1 yıldır ivme kazandırılan alanlar. Anayasa askıya alınarak bir anayasasızlaştırılmaya geçildi. OHAL İnceleme Komisyonu varsayalım ki özerk bir komisyon; 17 Temmuz 2016’da görevine son verdiğiniz kişinin başvuru yapabilmesi için tam 1 yıl beklettiniz ki, başvuru süreci 1 ayla sınırlıdır. İkinci konu ise bu 150 bin başvurunun dosyası ne zaman çıkacak? Çok iyi çalışsalar bile 5 yılı bulacak. Sonra önce İdare Mahkemesi, sonra Danıştay, sonra AYM’ye, sonra AİHM’e gidiyorsunuz bu süre 25 yıla kadar çıkabiliyor. Mahkemeler önünde hakkınızı aramanız bu kadar uzun sürüyor. Ne başvuruda ne yargılamada makul süre söz konusu. ’12 Eylül dönemine benziyor’ diye bir ucuz benzetme yapmayalım çünkü o dönemde bile mahkemeler işleyemez duruma getirilmedi. İfade özgürlüğü alanına mı giriyor iletilen dosya, yoksa cemaat içindeki etkinliğe mi? Cemaatle bağlantısı olmayan kişiler cemaat için kurulan komisyona git ve cemaatçi olmadığını ispatla diye ikinci kez onur kırıcı bir duruma maruz kalıyorsunuz.”

“HAK İHLALLERİ İÇİN UYGUN ORTAM HAZIRLANDI”

TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, açıklamada söz alarak insan hakları konusundaki hak ihlallerine ilişkin konuştu. OHAL ile hak ihlallerini gerçekleştirmek için uygun ortam hazırlandığına değinen Fincancı, “İnsan hakları örgütleri ihlallerin önünde engel görülüyordu ve OHAL bu örgütleri kapatma hakkı verdi. İnsan hak savunucuları özellikle bölgedeki hak savunucuları gözaltı ve tutuklama tehdidi ile karşı karşıyadır” dedi. İHD ve TİHV’in bir soruşturma geçirdiklerini de aktaran Fincancı, soruşturma konusunun, “Türkiye Cumhuriyeti silahlı kuvvetleri ve Genelkurmay’ı suçlayacak şekilde rapor hazırlamak” olduğunu söyledi. Gözaltındaki askerlere yapılan şiddetin fotoğrafları ve videolarının servis edilmesinin bir çeşit ‘parmak sallama’ olduğunu ifade eden Fincancı, ‘yaramazlık yaparsanız başınıza bu gelir’ mesajı verildiğini söyledi.

“SENDİKAL AKTİVİTELERE MÜDAHALE VAR”

KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, KHK ile 112 bin 863 kişinin ihraç edildiğini belirterek, “Emekçiler işsizliğe ve açsızlığa mahkum edilerek saraya biat etmeye zorlanıyor” dedi. Bozgeyik, açlık grevindeki Nuriye ve Semih’in taleplerinin kabul edilmelerini ve tutukluluk hallerinin son bulmasını istedi.

DİSK Koordinatörü Hakan Koçak ise, “Bu darbenin sınıfsal tutumu da var, bir sınıf kimliği var, sermayenin elde edemeyeceği rahatlamayı elde etti. Çünkü grev yapılamıyor. Sendikal aktivitelerin tamamına yönelik doğrudan ve dolaylı müdahale söz konusu. Kayyım atamalarından etkilenen 2 bin kadar belediye çalışanı işsiz kaldı” dedi.

“İKTİDARIN YÜZÜNÜ ZULÜMDEN HABERSİZ KESİME GÖSTERMELİYİZ”

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise şöyle konuştu: “İktidar en ağır insan hak ihlallerini yapıyor. Ama sanki tümünden habersiz gibi davranıyorlar. Daha da kötüsü bizim konuştuklarımızdan toplumun büyük bir kısmının haberi yok. Genel Başkanımız Başbakan’a Nuriye ve Semih’in durumundan bahsedince cezaevinde mi diye soruyor. Başbakan bile bilmiyor. Bizim bu taraftan gördüğümüz hiçbir haberi görmüyor, kendilerine yakın basını okuyorlar. Toplum da öyle. Şimdi iktidarın bu yüzünü zulüm ortamından habersiz kesime göstermemiz lazım. Referandumdaki ‘hayır’ kesimini ve ‘adalet’ platformunun önemli zemin yaratacağını düşünüyorum güçlendirirsek.”

“ANAYASA HÜKMÜNDE KARARNAMELER”

HDP Milletvekili Ahmet Yıldırım da şöyle konuştu: “OHAL demokratik yollarla siyasi iktidarın değiştirilme zemini ortadan kaldırılıyor. Eğer bir araya gelemezsek OHAL’i kaldırma istenci AKP’de doğmayacaktır. Kanun hükmünde değil anayasa hükmünde kararnamelerle anayasaya baskın gelen kararlar alınıyor. Bütün siyasi partiler kendi parti hassasiyetlerinde vazgeçmezse telafi edilmesi mümkün sorunlar telafi edilemeyecek hale gelecek. Diktatörler seçimle gelir ancak hiçbir zaman seçimle gitmezler. Bu gidişata dur demek üzere bir araya gelmeliyiz. Parti hassasiyetleri ötesinde ortaklaşmamız gereken bir süreçteyiz. İşimiz zor ama imkansız değil.”

Kaynak: Evrensel

Raporun tamamı: