2019-2020 dönemi 11. Kalkınma Planı Raporu kapsamında hazırlıkları AB Başkanlığı tarafından koordine edilen “Kalkınma Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları” Özel İhtisas Komisyonu Raporu yayımlandı. Raporun yönetici özetinde şu ifadeler yer verildi:

Kamu ve özel sektör dışında üçüncü bir sektörü oluşturan kuruluşları tanımlamak için standartlaşmış kavramlar  bulunmamaktadır. Bu sektörü tanımlayabilmek için sivil toplum, sivil toplum kuruluşları (STK), gönüllü kuruluşlar, devlet/hükümet dışı örgütler (NGO), yardım kuruluşları, vergi istisnası örgütler gibi birçok farklı terim kullanılmaktadır.
Bu kavramsal farklılık ve kavramsal tercih ülkelere göre değişebilmekte ve her bir kavramın içerisinde de sivil toplum kuruluşlarının kapsamı farklılaşabilmektedir. Türkiye’de üçüncü sektörde yer alan kuruluşları anlatmak için kullanılan en yaygın kavram “sivil toplum kuruluşu” ifadesidir. Türk Dil Kurumuna göre “toplumdaki çeşitli sorunları bağımsız olarak ele alıp kamuoyunu bilgilendirme ve aydınlatma görevi yapan, öneriler sunan her türlü birlik, sivil toplum örgütü” olarak tanımlamaktadır. Ülkemizde STK’ların önemli bir kısmını vakıflar ve dernekler oluşturmaktadır. STK’ların kapsamı geniş bir biçimde değerlendirildiğinde içerisinde vakıflar ve derneklerin yanı sıra birlikler, kooperatifler, sendikalar, meslek odaları ve partiler gibi farklı amaçlar için oluşturulan örgütler bulunmaktadır. Türkiye’de STK’lar, ulusal ve uluslararası mevzuatta kabul edilen düzenlemeler, Avrupa Birliği (AB), Dünya Bankası (WB) ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kuruluşların
destekleri ile yaygınlaşmaktadır. Diğer taraftan gelişmiş ülkelerdeki STK sayısı ve finansal boyutları ile mukayese edildiğinde geliştirilmesi gereken bir alan görünümündedir. Türkiye’de vakıf anlayışı köklü bir geçmişe sahip olmakla birlikte yaygınlık
gösterememiştir. Dernekler ise 20’inci yüzyılın başından itibaren kurulmaya başlanmıştır. İletişimin, özellikle telekomünikasyon ve internet hizmetlerinin yaygınlaşması ve ucuzlaması yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde örgütlenme maliyetlerini azaltmıştır. 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’de dernek ve vakıf sayısında yapılan hukuki düzenlemeler nedeniyle artış olmakla birlikte, kişi başına düşen dernek ve vakıf sayısının gelişmiş ülkelere göre düşük olduğu görülmektedir. Dernek sayısındaki artış vakıf sayısındaki artışa göre daha hızlıdır. Avrupa Birliği süreci ve özellikle verilen hibe destekleri dernek
sayısının artışında etkili olmuştur. STK’ların sayısının az olması gönüllü sayısını da etkilemektedir. Sivil toplum kavramı, sivil toplum kuruluşları ve hükümet dışı örgütlerle birlikte BM sistemi içerisinde kamu ve özel sektörün yanında üçüncü bir yapıyı teşkil etmektedir. Bu bağlamda, BM açısından, sistemin hedeflerine ve çalışmalarına sağladığı katkılar dolayısıyla sivil toplumla iş birliği ve koordinasyon bir gerekliliktir. STK’ların varlığı, görüşleri, faaliyetleri ve diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği, yapılan işlerin meşruiyetini artırmaktadır. STK’ların varlık sebebini ve özelliklerini açıklayan farklı teorik modeller geliştirilmiştir. Bu teoriler aynı zamanda sektörler arası işbirliğinin de temellerini açıklayıcıdır. Günümüzde söz konusu modellerden en çok gündemde olanlardan birisi kalkınma sürecinde STK’ların devletin yetersiz kaldığı durumlarda tamamlayıcı rolünü vurgulayanlardır. STK-Devlet iş birliğinde en çok dikkat çeken hususlardan birisi finansman konusudur.
STK’ların hizmetlerini sunabilmesi ve hak arama ve bağımsızlıklarını koruması finansal yeterlilikleri ve politik bağlantı dereceleriyle yakından ilişkilidir. Gelişmiş ülkelerin pek çoğunda STK’lar devletin finansman desteğinden yararlanmaktadır.
Ülkemizde STK’ların finansmanı üyelerin katkısı ve bağışlarla birlikte, kurulan işletmelerden ve devlet katkılarından sağlanabilmektedir. Devlet; STK’ları vergi muafiyetleri, hibeler, sözleşmeler yoluyla desteklemektedir. Demokrasi, çoğulculuk, hoşgörü, sivil katılım ve vatandaşlık bilinci güçlü bir sivil toplumun temel değerleridir. STK’ların varlığı ve yaygınlaşması güçlü bir sivil toplum kültürünün oluşmasına bağlıdır. Türkiye’nin kalkınma sürecinde STK’ların hukuki zemininin sağlamlaşması, sayısının ve niteliğinin artması, karar alma süreçlerine daha fazla katılımı, mali yapısının ve insan kaynağının güçlenmesine bağlıdır. 2019-2023 yıllarını kapsayacak olan Onbirinci Kalkınma Planı; güçlü, çeşitli, çoğulcu, sürdürülebilir bir sivil toplum için uygun ortamların oluşturulması ile sosyal ve ekonomik kalkınma süreçlerine toplumun tüm kesimlerinin daha etkin katılımının sağlanmasını hedeflemektedir.

Raporun tamamı: