Sunuş bölümü;

“Ülkemiz, 15 Temmuz 2016’da, tarihinin her yönüyle en karanlık, darbe girişimiyle karşıkarşıya getirildi. 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi, devlet ve kurumları içerisine çöreklenmiş ‘yönetimin zaaf ve ödünlerinden yararlanmış’ dini siyasete araç yapan
cemaat gücünün nasıl antidemokratik yönelimlere başvurabileceğini göstermesi bakımından ibretlik bir durumdur. Bu durum aynı zamanda, ‘yönetme’ krizi yaşayan, içeride ve dışarıda hem iktisaden hem de siyaseten yanlışlarına yenilerini ekleyen AKP
iktiranın ‘müttefikleriyle’ olan ilişkisini de sergilemek bakımından önemlidir.

İktisadi ve sosyal gelişmeleri tarihi gerçeklikle göremeyen AKP iktidarı, ‘yönetememekten’ ileri gelen krizini, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, yasak ve yasaklamaları çoğaltmaya başlayarak aşabileceğini düşünüyor.

15 Temmuz cemaat darbesinin yarattığı kaotik ortamı, OHAL uygulamalarıyla kendi ‘rejim’ anlayışının sığınağı haline dönüştüren iktidar, bir yandan Olağanüstü Hal Uygulamaları sürecini uzatırken bir yandan da ‘tek adam’ rejimini pekiştiren anlayışla, muhalif sesleri kısmaya, çoğulcu demokrasiden yana girişimlerde bulunanları susturmaya çalışmaktadır.

Üniversitelerin kurumsal özerklikleri, akademik özgürlük, dolayısıyla da araştırma ve araştırma sonuçlarını öğrencilerle ve kamuoyu ile paylaşma özgürlüğü tümüyle yok edilmiştir. KHK ile kamu görevinden çıkarma, üniversitelerde FETO’nün daşındaki muhaliflere uygulanmaktadır.

Darbe girişiminde bulununlarla hasımlığın getirdiği suçluluk psikolojisinden kaynaklansa gerek, siyasal iktidar, baskı ve sindirme politikasını, suçunu gizlemek, sorumluluğunu başkalarına yüklemek aymazlığı ile Cumhuriyet ve Sözcü gazetesi gibi en başından beri cemaate uzak durmuş, onun yanlışlarını eleştirip duyulmasını sağlamış yayın organlarına yöneltmiş bulunmaktadır.

Elinizdeki bu kısa rapor, özellikle son altı ayda, Türkiye’nin bilim, sanat ve yayıncılık alanında yaşadığı antidemokratik uygulamaların çok özet bir halini yansıtmaktadır.

İnsanlık bütün umutsuzlukların üstesinden, geleceğe, güzele, aydınlığa olan bir büyük inanmışlık ve bağlılığıyla gelmiştir. Türkiye’de bu karanlık süreci, bu baskıcı, totaliter anlayışı bilgi ile, demokrasi ve insan haklarına olan inancı ile aşacak güzel günlere kavuşacaktır.”