Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group – ICG), “Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler: Kentsel Gerilimleri Azaltmak” başlıklı raporunu 29 Ocak 2018 tarihinde yayınladı. Raporun özeti şöyle:

  • Ne değişti? 2016’nın aynı dönemine kıyasla 2017’nin ikinci yarısında, Suriyeli mülteciler ile bağlantılı toplumsal gerginlik olaylarının sayısı yaklaşık üç kat artmıştır. Suriyeliler ile Türkiye vatandaşlarının işgücüne katılım ve sosyal yardımlara erişim alanlarında rekabet içinde olması, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerin bazı ilçelerinde Suriyelilere yönelik olumsuz algıyı körüklemektedir.
  • Neden önemli? Türkiye’de bulunan 3.4 milyondan fazla Suriyeli, ülkedeki bazı toplumsal ve siyasi fay hatlarının derinleşmesine yol açtı. 2019 seçimleri yaklaşırken Suriyelilere yönelik toplumda yükselen olumsuz algı, siyasi çekişmenin ana unsurlarından biri haline gelebilir.
  • Ne yapılmalı? Ankara ve uluslararası partnerleri, bir yandan Suriyelilerin uzun vadeli entegrasyonuna yönelik çalışmalar yürütürken, diğer yandan da Türkiye vatandaşlarının endişe ve şikâyetlerini dikkate almalıdır. Suriyeliler ile bağlantılı gerginliklerin yaşandığı ilçelerde yatıştırıcı ve önleyici mekanizmalar geliştirilmelidir.

Türkiye, son altı yılda 3,4 milyondan fazla Suriyelinin ülkede barınmasına imkân sağlayarak önemli bir sorumluluğu üstlendi. Ancak, özellikle 2017’de Suriyelilere yönelik toplumsal tepkilerin artması ile birlikte kimi yerlerde şiddete dönüşen toplumsal gerginlikler yaşandı. 2016’nın aynı dönemine kıyasla 2017’nin ikinci yarısında, Suriyeli mülteciler ile bağlantılı toplumsal gerginlik ve adli olayların sayısı yaklaşık üç kat arttı. Bu olaylarda 2017 yılında 24’ü Suriyeli olmak üzere en az 35 kişi yaşamını yitirdi. Şiddet olaylarının yaşanma olasılığı yerel halkın Suriyelileri kültürel olarak farklı gördüğü ve kayıt dışı çalışan Suriyeli işçi veya işletme sahipleri ile rekabet etmekte zorlandığı durumlarda daha yüksek. İstanbul, Ankara ve İzmir’de Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı ilçelerde bu durum özellikle dikkat çekmektedir. Yerel halk ayrıca kamu hizmetlerine ve yardımlara erişim konusunda Suriyelilere öncelik verildiğine inanmaktadır. Bu yöndeki kaygı ve endişeler 2019 seçimleri yaklaşırken – özellikle ekonomik büyümenin yavaşlaması ve işsizliğin artması durumunda – siyasi çekişmenin temel unsurlarından biri haline gelebilir. Ankara, bu alanda Türkiye’ye destek veren uluslararası aktörler ile işbirliği içerisinde, bir yandan Suriyelilerin topluma uzun vadeli entegrasyonuna odaklanmalı, diğer yandan da toplumun bu konudaki endişelerini gidermeye çalışmalıdır.

Türkiye toplumunun Suriyeli mültecilere göstermiş olduğu merhamet ve misafirperverlik duygusu yerini endişe ve kaygıya bırakmaya başladı. Özellikle etnik, mezhepsel veya ideolojik olarak dışlanmış olduğunu hisseden toplumsal kesimler aynı zamanda Suriyelilerle işgücü rekabeti algıladığında gerilim ve olumsuz algı şiddet olaylarına zemin hazırlayabiliyor. Hükümet toplumsal uyumu desteklemeye yönelik çalışmalarına yerel yönetimleri ve sivil toplumu kuruluşlarını çoğunlukla dahil etmiyor. Bu durum, yerel ihtiyaçları ve gerilimleri en iyi anlayabilecek aktörlerin, büyük ölçüde karar verme sürecinin dışına itilmesi anlamına geliyor. Belediyelere ve yardım dağıtan kamu kuruluşlarına sağlanan hazine ödenekleri, Suriyeli nüfusuna bakılmaksızın o ilde yaşayan vatandaş sayısına göre belirlendiği için, özellikle Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı ilçelerde kaynaklar yetersiz kalabiliyor. Yetkililerin yaşanan gerilimlerin kimi zaman üzerini örtmesi nihayetinde öfkenin artmasına sebebiyet verebiliyor ve şiddet olaylarının patlak vermesine zemin hazırlayabiliyor.

Hükümet, uluslararası aktörlerin desteğiyle Suriyeli çocuklara eğitim imkânı sağlanması konusunda çok önemli adımlar atmıştır. Buna rağmen, eğitim çağındaki yaklaşık bir milyon Suriyeli çocuktan 370 bin kadarı herhangi bir eğitim müessesine kayıtlı değildir. Ayrıca, yaklaşık 230 bin çocuk aşamalı olarak kapatılmaya başlanan geçici eğitim merkezlerine (GEM) gitmeye devam etmektedir. Uluslararası aktörler, öğretim kapasitesini artırmaya ve devlet okullarının altyapısını güçlendirmeye yönelik projeleri desteklemeye devam etmelidir. Halihazırda geçici eğitim merkezlerinde çalışan Suriyeli öğretmenler, Suriyeli çocukların okullara uyum sağlamasına ve akranlarına ayak uydurmasına yardımcı olmak amacıyla devlet okullarında “kültürel arabulucu” olarak istihdam edilebilir.

Suriyelilerin kayıtlı ekonomiye entegre edilmesi en çetrefilli konulardan biridir. Türkiye’deki Suriyelilerin büyük kısmı hala Türkçe bilmemekte, birçoğu Avrupa’ya gidenlere kıyasla az eğitimli ve düşük vasıflıdır. Ocak 2016’dan beri yaklaşık 15 bin Suriyeliye çalışma izni verilmiştir. 750 ile 950 bin arasındaki Suriyelinin ise kayıt dışı çalıştığı tahmin edilmektedir. Türkiye’deki toplam işgücünün de üçte birinin kayıtdışı çalıştığı göz önünde bulundurulduğunda bu meselenin kolay bir çözümü olmayacağı aşikârdır. Birçok Suriyeli mültecinin öncelikle Türkçe ve iş hayatında kullanabilecekleri temel becerileri öğrenmeye ihtiyacı vardır. Hem Suriyeli hem de Türkiyeli işçilere yönelik – kalkınma planları doğrultusunda ileriye dönük piyasa ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran – sonuç odaklı mesleki ve işbaşı eğitim programları hazırlanmalıdır. Yetkili merciler Suriyelilerin çalışma izni ve/veya işyeri ruhsatı alma süreçlerini kolaylaştıracak adımlar da atmalıdır.

Suriyeli mültecilerin entegrasyonun zaman alacağı gerçeği ışığında, uzun vadeli yol haritası aşağıdaki adımları içermelidir:

  • Devlet kaynaklarından belediyelere ve yerelde yardım dağıtan kamu kuruluşlarına Suriyeli sayısı dahil edilerek bütçe aktarılmalıdır. Böylece yerel yönetimler Türkiye vatandaşlarına sundukları hizmetlerin niteliğinden ve niceliğinden ödün vermeden mültecilerin ihtiyaçlarını karşılayabilirler.
  • Sosyal uyumu sağlamaya yönelik atılan adımlara ve uygulanan projelere yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları dahil edilmelidir.
  • Toplumun Suriyeli mültecilere yönelik artan endişelerini gidermek için sistemik kamu iletişimine ihtiyaç vardır. Dezenformasyon veya provokasyona mahal vermemek için yetkililer düzenli bilgi paylaşımında bulunmalıdır.
  • Koşulsuz insani yardımlardan ziyade, Suriyelilerin kendilerini idame etmelerini teşvik edecek projelere ağırlık verilmelidir. Fakat elbette dezavantajlı Suriyelilere (örneğin, engelliler veya yaşlılar) koşulsuz insani yardımlar sürdürülmelidir.
  • Hem Suriyeli mültecilere hem de Türkiye vatandaşlarına yönelik mesleki ve işbaşı eğitim programlarının kapasitesi ve etkinliği artırılmalıdır. Bu programlar katılımcılara yerel piyasada karşılığı olan beceriler kazandırmalı ve sektörel kalkınma stratejilerine dayanmalıdır.
  • Kayıt dışı işyerlerine yönelik denetimler arttırılmalıdır. Kayıtlı işyeri açmak isteyen veya mevcut işini büyütmek isteyen Suriyeli girişimcilere sermaye ve teknik destek sağlanmalıdır. Mümkün olduğu ölçüde bu destek özellikle Türkiyeli-Suriyeli ortak girişimlere aktarılmalıdır.

Ankara, iki saikle Suriyelilerin uzun vadede entegrasyonuna yönelik strateji geliştirme konusunda isteksiz davranmıştır: i. Şartlar el verdiğinde Suriyelileri ülkelerine dönmelerine teşvik etme opsiyonunu açık tutmak; ii. Suriyelilerin ülkede kalıcı olduğunun kabul edilmesi durumunda toplumdan gelebilecek tepkilerin önünü almak. Bu belirsizlik Suriyelilerin mahallelerinden bir an önce ayrılmasını bekleyen yerel halkı sabırsızlığa sevk etmekte, toplumsal gerginliklere zemin hazırlamaktadır. Yetkililer, mültecilerin geçici olduğuna dair toplumsal beklentiyi daha fazla yükseltmemek için gerçekte çoğunun Türkiye’de kalıcı olduğunu açıkça kabul etmeli; bir yandan kentli Suriyelileri sürdürülebilir şekilde topluma entegre ederken, diğer yandan da Türkiye vatandaşlarının endişe ve şikayetlerini dikkate almalıdır.

 

TÜRKÇE: 

ENGLISH: